Lacan’ın Arzu Graifiği, Doğup Büyüdüğüm Mahalle ve Ben

Zizek kitabından bu konuyu sırasıyla açıklayıcı ve anlamlandırıcı bir şekilde iletmekten ziyade, belirli olayları desteklemek için bu kavramları ortaya çıkarmış gibi görünüyor. Bazen başta söylese dediğim şeyleri son da söylüyor ve bu durum benim gibi bir cahil açısından anlaması zor oluyor. Zizek bu kitabı yazarken sanki okuyucusunun her şeye hakim olduğunu ve bu terimleri bildiğini varsayıyor. 

Aslında bu alandaki bütün kitaplar böyle ve her zaman şu kitapları hiç bir fikri olmayan birisinin de anlayabileceği şekilde yazın, neden bu alanlara yabancı birisi için anlaşılması zor bir hale getiriyorsunuz diye sormuşumdur.

Lacan’ın arzu grafiği iki kısımdan oluşmakla birlikte, alt kısmı insanın anlamlandırma sürecini açıklarken, üst kısmı insanın Öteki ile muhasebesi üzerine işlenmiş. Öteki Lacan için çok önemli bir kavram gibi gözüküyor. İnsanın hayatının Öteki ile yaşadığı ilişkiler üzerinden okumuş da olabilir. Arzu grafiği, şeması 4 aşamadan oluşurken bunlar sırasıyla gerçekleşebilecekken, aynı anda da gerçekleşebilirler. Grafik zamanla tamamlanarak son haline ulaşıyor.

Bu grafiği bir örnekle açıklayalım. Örneğin Tarzan gerçekten de var(yani hiç etrafıyla ve toplumla iletişim kurmamış, tek başına var olmuş birisi) ve İstanbul’un bir yerine düştü. Bu Tarzan’ın bir niyeti var ve bu niyetinden kaynaklı olarak bir şeyler yapacak(bir şey söyleyebilir veya yapabilir, ikisi de aynı anlamda). İşte bu niyetin oluştuğu andan itibaren grafiğin ilk aşaması çalışmaya başlıyor ve hakim olan ideoloji diyelim(buna Lacan’cı tabir ile Babanın Adı da diyebiliriz.)-bu ideoloji, Solculuk, Sağcılık, İslamcılık, Atatürkçülük vs. herhangi bir şey olabilir- Tarzan’ımızı bir özne olmaya, bu simgesel düzen içerisindeki bir karakter olmaya çağırıyor ve oraya zorluyor. Bu özne tam manasıyla oluşmuş bir özne değil, içinde bazı eksikler var ve hala daha tam manasıyla oturmuş değil. Bunun sonucunda da grafiğin aslında ikinci aşamasına geçiyoruz. 

Burada bu parçalanmış özne, gösteren-gösterilen ilişkisi üzerinde artık bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyor. Tarzan’ımız doğruyu-yanlışı, haramı-helali, barbarca-modern olanı büyük Öteki yani topluma göre adlandırmaya ve tanımlamaya başlıyor. Burada ilk çıpamız-Lacan’ın tabiriyle point de capiton- ideoloji iken diğerlerinin anlamlandırılması da buna göre gelişiyor. Bu süreçte büyük Öteki tarafından onaylandıkça Tarzan’ımız aksiyonunu ortaya koyuyor(grafikte ses olarak belirtmiş, ama bana sorarsanız aksiyonlar da buna göredir, örneğin bayramda büyüklerin elinin öpülmesi). Burada çıkan aksiyon anlamsız bir aksiyon ve sürekli tekrarlandığında anlamını yitiren bir şey(bir önceki örnekten devam edersek, sürekli aynı kişinin elini öperseniz, el öpmenin manası ortadan kalkar.). Tarzan’ımız bu işlemlerin sonucunda büyük Öteki’nin veya toplumun içinde simgesel bir özdeşleşme olarak ortaya çıkar. Peki simgesel özdeşleşme nedir? Öteki’deki, simgesel düzendeki, toplumdaki bir anlamlandırıcı özellikle özdeşleşir hale gelir(Kahvede oturup konuşurken Tarzan’ımızın ismi geçtiği anda insanların aklına gelen şey gibi). Bu onun simgesel düzen tarafından tanınmasını ve fark edilmesini sağlar.

Burada özdeşleşmenin ne olduğunu ve nasıl gerçekleştiğini biraz daha irdelemek gerekir. Özdeşleşmeyi amiyane tabirle özenme olarak kullanabiliriz. Simgesel özdeşleşme gerçekleşmeden önce imgesel özdeşleşmeyi konuşmak gerekir. Simgesel özdeşleşmenin öncül bir koşulu olarak gerçekleşen imgesel özdeşleşmede, Tarzan’ımız kendisini imgesel bir öteki ile özdeşleştirir. İmgesel öteki aslında bir rol modeldir ve Tarzan da ondan bakarak biraz bazı şeyleri öğrenir. Ama bu aslında bilinçli olarak yapılan, Tarzan’ın akıl yoluyla yaptığı bir şey değil, bilinç düzeyinde farkında olmadığı ama yaptığı bir şeydir.

İmgesel ve simgesel özdeşleşme arasındaki en temel fark ise şudur: imgesel özdeşleşme bizim kendimize hoş göründüğümüz, yani biz kendimizi düşündüğümüzde hoşumuza giden özellikler ile özdeşleşme iken, simgesel özdeşleşme dışarıdan kendimize baktığımız yer ile, yani kendi kendimize hoş, sevilmeye değer görünecek şekilde baktığımız yerle özdeşleşmedir. İmgesel özdeşleşmede kendi kendimizi yargılamak, incelemek var iken, simgesel özdeşleşme ise, gözlendiğimiz yerle, kendi kendimize hoş, sevilmeye değer görünecek şekilde baktığımız yerle özdeşleşmedir. Simgesel özdeşleşmenin bu cümlesini biraz daha detaylandıralım. Tarzan’ımız içine düştüğü mahallenin gözüyle kendisini incelediğinde, mahalle ne tür adlandırma yaptığında kendi kendisini sevip ve hoş görebiliyorsa orayla özdeşleşmesini anlatır.

Ancak buradaki özdeşleşmenin iki önemli noktası vardır, birincisi özdeşleşmenin temelinde yatan sebep belli değildir, gizlidir ve kolayca fark edilmez. İkincisi ise imgesel özdeşleşme her zaman dışarıdan gelen bir bakışa dayanır, yani Öteki’nin vermiş olduğu yaklaşım ile özdeşleşmedir. Burada özne bu rolü kimin için ve ne için yapmaktadır? 

Özdeşleşme ile beraber öznenin Öteki ile muhasebesinin gerçekleştiği bir aşama başlar ve burada Öteki, özneye şu soruyu sorar “Bütün bunları anlatıyorsun, ama bununla ne yapmak istiyorsun, neyi amaçlıyorsun?(Che voui?)). Özne burada tam olarak cevap veremez ama histerik bir yanıtın şu olduğunu iletir: Senden bunu talep ediyorum, ama aslında senden talebimi çürütmeni istiyorum çünkü talebim bu değil!.

Burada aslında özne ile Öteki arasında “Ben niye senin bana atfettiğin görevdeyim?”in muhasebesi yaşanır ve Lacan’a göre psikanalitik süreç tam olarak bu sorudan kurtulunduğu anda sona erer. Yani özne varlığının dayanağını büyük Öteki’ye ya da topluma dayandırmayı bıraktığı anda süreç sona erer. Burada bu durumun ortaya çıkışı beraberinde bir fantazi inşa eder. Bu fantazi aslında bu sorgulama ile bir baş etme mekanizmasıdır ve bize nasıl arzu edeceğimizi öğretir. Fantazinin inşası bir zorunluluk olarak çıkmakla beraber, karşımıza da iki durum ortaya çıkar, ben ne istiyorum ve Öteki ne istiyor?

Burada tekrardan Tarzan örneğine geri dönelim. Tarzan’ımız simgesel bir özdeşleşme gerçekleştirdikten sonra mahallesi ile durumunu konuşmakta ve sonunda mahalledekiler de kendisine derdin nedir kardeşim senin derler? Tarzan bunu tam yanıtlayamaz tam olarak bilemediği için. Ancak içinde bulunduğu durumu fark etmesi ile beraber, bu durum ile de baş edemez, çünkü simgesel alana ihtiyacını hisseder. Bunun içinde fantazi inşa eder, fantazisini neye göre inşa edeceği noktasında iki durum arasında kalır, birincisi mahalleli ne istiyor, ikincisi ise ben ne istiyorumdur. Burada Lacan mahallenin istediğine değil, kendi istediğine kulak verilmesini söyler(Ancak bu durum illa kendi istediği ile mahallelinin istediğinin farklı olmayacağı manasına gelemeyebileceği söylenebilir. Ama öyle bir durum varsa, Tarzan neden bu noktalara kadar gelmiştir? Zaten böyle bir durum olmasa başta mahalleli ne istiyorsun diye sorma ihtiyacı duymazdı diye bu görüşe itiraz edilebilir.). 

Burada önemli bir nokta var, aslında mahalledeki eksik. Mahalledeki eksik, Tarzan’ımızın kendi istediği yolda gitmesine rağmen, mahalleye yabancılaşması ve soyutlanmasını engeller. O yüzden dolayı da hala o mahallede yeri vardır. Burada mahallenin tanımlamış olduğu doğru-yanlış, haram-helal, günah-sevap, yasal-hukuki tanımlarından ziyade artık Tarzan’ın da getirdiği ve oluşturduğu tanımlar vardır. Son olarak grafiğin üst aşamasında ise dürtü vardır. Dürtünün ortaya çıkışı aslında Tarzan’ın keyfinin yaşadıklarından sonra elinden alınmasıdır(kastrasyona tabi tutulmasıdır). Ancak keyif mahalledeki tutarsızlıkları, çelişkilerinde ortaya çıkar. Dürtü ise bu keyif tahliyesinin tam manasıyla gerçekleşmemesinden kaynaklanır, hala daha simgesel Öteki’de bu keyif alanları ve artıklar vardır ve dürtü bunların etrafında dolanır ve ortaya çıkar.

Bu bölümü okuyup anlamlandırabildiğimde, doğup büyüdüğüm mahalle(ideolojik olarak) ile neden kavga ettiğimi, neden tartıştığımı ve neden uzun bir süreç boyunca karşısına konumlandığımı biraz anlayabilmiş, biraz da anlamlandırabilmiş oldum. Aslında seçim sorunca boyunca düşündüklerim, yaşadıklarım ve sonrasında yaşadığım hayal kırıklığı da biraz kendi açımdan aydınlandı.

Bundan sonra bu grafik ile beraber ideolojinin fonksiyonunu irdelemiş olarak geri dönüş yaparız diye düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir