Zizek’in Çözümü

 Adlandırmanın nasıl olduğuna dair betimleyiciler ve betimleyici-karşıtlarının arasındaki görüş farklılığına dayanarak getirdiği çözüm şu şekildedir: adlandırmanın kendisinin geri dönüşlü etkisidir, yani nesnenin kimliğine dayanak olan şey adın kendisidir, gösterendir. Bir noktadan sonra adlandırma nesnenin kimliğini geri dönüşlü olarak kurmaya başladığıdır.

Bunu Coca Cola ve Marlboro örneklerinden yola çıkarak Zizek aktarıyor. Coca Cola ve Marlboro’nun reklamlarında ortaya koyduğu Amerika ve Amerikan imajından yola çıkarak, bu imajların gerçekleştirilmeye, yani Amerikan toplumu tarafından uygulanmaya başlandığı anda, bu adlandırma artık nesnenin kimliğini, özelliğini inşa etmeye başlıyor. Tüketen için artık o nesne o anlama gelen bir şeyi dolduruyor. 

Objet petit a’ya referans veriyor Zizek, daha önceki yazıda da konuştuğumuz gibi objet petit a bir arzu nesnesi ve aslında simgesel alana bir türlü alamadığımız o gerçek ile mücadele etme oluşturduğumuz bir fantazi nesnesiydi. Bu sebepten dolayı da o nesneyi tam olarak da elde etmek istemeyiz. Burada kitle iletişim araçlarından yola çıkarak ve ticari ürünlere dayanarak bu ürünlerin bizler için objet petit a vazifesi gördüğünü, bizim gerçek ile baş etmek için kullandığımız nesne boyutuna geldiğini aktarıyor. Bu anlamda bizim bir arzu nesnemiz olan o marka, bizlerin sürekli olarak arzuladığı bir şey haline gelmekle, o markanın kendisini elde etmekten imtina etmemize de sebep oluyor. 

Bu fikre yakınım, özellikle ülkedeki siyasi hayatı ve liderlere yaklaşıma baktıkça, liderlerin bizlerde de böyle bir vasfı olduğunu, bizlerin objet petit a’mız haline geldiklerini, fantazi nesnemizi, arzumuzu o liderler üzerinde toplum olarak cisimleştirdiğimizi düşünüyorum. Buradan belki Weber’in karizmatik lider kavramı, bu anlamda da bu bakış açısıyla incelenebilir, yazarken bana bir benzerlik çağrıştırmadı değil.

Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki, buradaki mekanizmada süreci işleyen kişinin kendisi, Marlboro örneğinde bahsedilen çizilen Amerikan imajını insanlar taklit etmeye başladığı anda süreç ilerlemeye ve adlandırmanın geri dönüşlü etkisi başlamaya devam ediyor. Artık Marlboro x nikotin oranına sahip olan bir sigara markası olmaktan ziyade, Amerikalıların içtiği bir sigara markası olma haline geliyor. Bu aynı zamanında bıyık, sakal vesaire bırakma şekillerinin insanların siyasi görüşlerine göre düzenlemesi gibi.

Zizek’in görüşü bu şekilde olmakla birlikte artık bir gelenek haline gelmiş olan ve ne kadar süreceğine emin olamadığım kendime dair de bir şeyler paylaştığım kısım. Bu süreçte bu paylaşımlarla beraber kimi tanıdığım insanların da en azından belli bir hayat görüşlerine dair bir şeyler paylaştıklarını görmek bir yandan da hoşuma gidiyor. İnsandan ziyade meta haline geldiğimizi hissettiğim bu durumda benim de çalışmalarım açısından kıymet verici bir hale geliyor.

Kendime dair ise, kusurun ne olduğundan ve büyüklüğünden bağımsız olarak, fark edilmesi anında terk edilmeyi beklerim, bu terk edilme beklentisinin de korkusunu yaşarım. Bu terk edilme daha öncesinde paylaştığım gibi bağımlılığı biraz işaret ediyor. Bu korkunun insanın önündeki kusuru kabullenebilme ve yüzleşebilme erdemini kendisinden alma ihtimalini çok ciddi bir şekilde artırdığını düşünüyorum. İnsan kimi zaman kusuru ortaya çıkmasın diye kendisini savunmaktan ziyade, kusurunu savunmaya geçebiliyor. Ancak son zamanlarda yaşadığım bir olayda, kusurumu kabullenebilme erdeminde olduğumu görmek beni fazlasıyla sevindirdi. Terk edilme konusunda ise artık “Canları sağolsun.” diyebilmeyi öğrenmem, o noktaya gelecek kadar gelişmem gerekiyor sanırım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir