Citizen Kane-Yurttaş Kane
1941 yılı yapımı bu film piponun içildikçe daha da güzel içim sağladığının söylenmesi gibi her izlediğimde daha da büyük etkiler bırakıyor. Her ne kadar üzerinde 72 sene geçmiş olsa da bu tarz bir film ile karşılaştığımı sanmıyorum ve her izlediğimde favori filmim haline geliyor. İlk izlediğim zaman çok uzun ve ağır bir film gibi geldiğini hatırlıyorum. Ancak şimdi izlediğimde ise su gibi aktı.
Dün tekrardan izlediğim bu film yaklaşık bir haftadır aklımda dönüp dolaşıyordu. Tekrar izlemeden önce “büyük adam” olma arzusu olan
birinin hikayesi şeklinde yer etmiş konusu. Ancak bugün izlediğimde filmin asıl meselesinin “büyük adam” olma arzusunun nedenine dair olduğunu bir kez daha fark ettim. İzlerken kimi zaman notlar, kimi zaman ise ekran görüntüleri aldığım bu filmde, hikayeyi bilsem bile hala o odak ve merak diri kaldı.
Film hakkında eleştiriler bolca bulunmakla birlikte, Roger Ebert’in 1998 yılında yayımlanmış bir yazısı var(Ebert duyduğum kadarıyla meşhur bir sanat eleştirmeni, Pulitzer ödülü de almış), Citizen Kane Review şeklinde Google araması yapıldığında çıkıyor ve Türkçe çevirisi de bulunmakta. Benim niyetim bu yazıda sanatsal bir yaklaşım getirmek değil. Evinden küçük yaşta ayrılmak zorunda kalan, halkın hakkını savunmayı amaç edinen, ancak etrafındaki insanlara kulaklarını tıkamış, onların sesini duymayan ve onlar için neyin iyi olduğuna onların adına karar verebileceğini düşünen bir insanın sonunda hayatının sonunda kendisini eksik hissettiğini izliyoruz filmde. Foster Kane sürekli heyecanlı, planlı, didinen bir insan olarak gözükürken, bu kadar diri durmasının sebebinin de arzusuna ulaşma motivasyonu diyebiliriz. “Büyük adam” olduktan sonra elde edeceği şeyin vereceği tatminin hayaliyle motive olarak kendisini, kendine o kadar kaptırmış ki, sonunda herkesten uzakta, Xanadu isminde bir malikanede yaşıyor hale gelmiş. Tabi kovaladığı havucun büyüklüğü de kendinden geçmesine sebep olmak da muhtemelen kıymetli olmuştur. Bu ihtişamlı yapının kendisinin ölümünden sonra satılıyor ve yakılıyor olması da Foster Kane için trajik bir durum.
Foster Kane sevmeyi bilmeyen, verecek sevgisi olmayan birinsan olarak tanımlanıyor ancak filmde nedenine dair çok az bahsedilmiş. Ancak Foster Kane’in kendini adadığı “büyük adam” olma arzusu onun sonunu getirmiş gibi gözüküyor. Kimse “büyük adam” olmayı istemenin kötü bir şey olduğunu söylemez sanıyorum. Ancak bu film isteklerimizin -kötü olmasa bile-körü körüne, manasız ve idraksızca peşinden koşmanın ne kadar anlamsız olabileceğini gözler önüne seriyor.
Film bu sorunun cevabını barındırması açısından da kıymetli. Baş kahramanın en yakın arkadaşının farkındalığı ve tespitleriaslında böyle bir insanın ne yapabileceğine dair de mesajlar içeren bir havaya sahip. Leland’dan yola çıkarak, büyük bir şeyin ihtiyacı içerisinde olan bir insanın neden ihtiyaç duyduğunu kendisine sorması, bir çözüm yolu olarak ortaya çıkıyor.
Çünkü böyle bir soruyu sormak en başta içine düştüğünüz sarmal ve devinimin dışına çıkmanızı; o devinimi görmenizi, anlamanızı ve tanımanızı sağlıyor. Ancak baş kahramanımız filmde sürekli devinim içinde bir hedefe gitmeye çalışıyor. Bu gitmeye çalıştığı hedefi de istek değil ihtiyaç gibi gözüküyor. Ancak ihtiyacın bu kadar değişkenli bir şekilde konumlandırıldığı bir yerde birkaç sıkıntı çıkar. İlki ihtiyaca
ulaşabilmek için sürekli karşılaşılacak beklenmedik şeyler, travmalar. Bir diğeri ise bu kadar büyük ihtiyaca sahip bir şeyin maliyetinin çok büyük olması. Bu kadar büyük bir maliyete tabiri caizse Kane’in gerçekten ihtiyacı var mıydı,yoksa baş kahramanımız çok daha küçük, herkeste bulunan bu şeyin çok güçlü biri olmasına rağmen kendisinde olmamasının utancını mı yaşıyordu soruları da aklıma gelmekte bir yandan. Çünkü utanç o kadar güçlü bir şeydir ki insanlar onun ortaya çıkmaması için çok büyük emekler sarf edebilir.
FİLMİN ÖZETİ
Film Kane’in ölüm haberiyle başlamakta ve ölmeden önceki son sözü ise “Rosebud”. Gazetenin bunun ne anlama geldiğini araştırması ile görevlendirilen Mr. Thompson’ın soruşturması ile hikaye ilerliyor. Mr.
Thompson, Kane’in vasisinin günlüğünü okuyor, sonrasında ise Kane’in genel müdürlüğünü yapmış Mr. Bernstein, Kane’in en yakın arkadaşı Mr. Leland, son eşi Ms. Alexander ve Kane’in hizmetçisi ile görüşerek cevabı bulmaya çalışıyor.
Ancak araştırması sonunda cevabı bulamayıp kimsenin hayatının bir kelime ile açıklanamayacağını ifade ederek süreci tamamlıyor. İzleyiciler ise “Rosebud”ın ne olduğunu filmin son sahnesinde anlıyor.
Charles Foster Kane -annesine talih yoluyla geçen bir madenin sahibi olarak- daha iyi bir eğitim alacağı düşüncesiyle bir vasinin yanına küçük yaşta veriliyor. Vasi, Kane’i yetiştirmek ve 25 yaşına kadar onun sahip olduğu malların idaresini yapmakla görevli. Kane birçok okuldan, üniversiteden atılmış ve galiba eğitimini yarım bırakmış. Mal varlığı arasında ilgilendiği tek şey gazete, gazetede ana-akimdan farklı haberler yapıyor, sosyo-ekonomik olarak düşük gruptaki insanların hayatlarına değiniyor, onları haber yapıyor ve onların haklarını savunmaya çalışıyor. Hatta bir yayın ilkesi yayınlayıp hazırlıyor ve bu ilkeleri gerçeğin her ne olursa olsun korunması, halkın haklarını her zaman koruyacağı şeklinde düzenliyor. Bu sebeple eşinin amcası olmasına rağmen ABD başkanı hakkında haberleri sürekli yapıyor ve bu durumdan eşinin rahatsız olmasına rağmen geri adım atmıyor.
Kane gerek vasisi ile görüşürken bahsettiklerinden gerekse Bernstein’in bahsettiklerinden anlaşıldığı kadarıyla paraya önem vermiyor. Kane hakkında en net ifadeyi Leland paylaşıyor. Leland her ne kadar Kane kadar nüfuz ve güce sahip olmasa da ondan daha bilge birisi. Kane hakkında yaptıklarının kaba olduğu, çok fazla fikri olduğu, sadece kendine inandığı(aslında burada kendisinden başka önemsediği bir şey olmadığını kast etmekte) ifade edip Kane’in asıl istediği şeyi söylüyor: sevgi. Arkadaşının politikaya atılmasının, uğraştığı bütün işlerin temelinde sevgi olduğunu ancak arkadaşı kendisi ve muhtemelen annesi dışında kimseyi sevmediği için bu elde ettiği sevgiyi kaybettiğini ifade ediyor. Leland’ın ifadeleri daha sonrasında ise Kane’in ikinci eşi ile olan ilişkisinde de gözler önüne seriliyor.
Kane’in çocukluğuna dair hiçbir anı bulunmamakla birlikte, “Rosebud” çocukken, evinden ayrılmadan önce kullandığı kızağın ismi. Kane bu kelimeyi bir başka yerde daha söylüyor: Ms. Alexander evi terk ettikten sonra etrafı dağıtırken denk geldiği kar küresini gördüğü zaman.